Kırmızı Başlıklı Kız Masalı: Dostluk ve Cesaret

Kırmızı Başlıklı Kız ve Büyülü Ormanın Sırrı: Cesaret, Dostluk ve Sevgi Dolu Bir Hikâye

Bir zamanlar, yemyeşil ağaçlarla kaplı, kuş cıvıltılarıyla şenlenen, ışıkla gölgelerin dans ettiği bir ormanın kenarında küçük bir köy vardı. Bu köyde, saçları altın gibi parlayan, gözleri gökyüzü kadar mavi, neşeli bir kız yaşardı. Herkes ona "Kırmızı Başlıklı Kız" derdi çünkü en sevdiği şey, büyükannesinin ördüğü kırmızı başlığını takmaktı.

Bir sabah, annesi telaşla seslendi:
"Kırmızı Başlıklı Kız, büyükannen hastalanmış. Ona biraz çorba, taze ekmek ve bal götürür müsün?"

Kırmızı Başlıklı Kız hemen sevinçle başını salladı:
"Tabii ki anne! Büyükannemi çok özledim zaten."

Annesi, gözlerinde hafif bir endişeyle ekledi:
"Ama orman yolundan dikkatli git. Yoldan sakın ayrılma. Ormanda tuhaf şeyler oluyormuş bu aralar."

Kırmızı Başlıklı Kız gülümsedi ve sepetini eline alarak yola koyuldu. Sabah güneşi, ağaçların arasından usulca süzülüyor, yapraklar arasında altın gibi parlıyordu.

Ormanın içine doğru yürürken, birdenbire ağaçların arasında garip bir fısıltı duydu. Merakına yenik düşüp kulak kabarttı:
"Gel... gel..."

Kırmızı Başlıklı Kız korkmadı. O, cesur bir kızdı. Fısıltıyı takip ederek küçük bir patikaya saptı. Birkaç adım ilerleyince, gözlerine inanamadı!
Karşısında, bembeyaz tüylü, kocaman gözlü bir tilki duruyordu. Tilki başını eğerek konuştu:
"Hoş geldin, küçük yolcu. Seni bekliyorduk."

Kırmızı Başlıklı Kız şaşkınlıkla sordu:
"Beni mi bekliyordunuz? Ama ben sadece büyükanneme gidiyorum."

Tilki gülümsedi:
"Biliyoruz. Fakat ormanın kalbinde gizli bir sır var. Cesur birine ihtiyacımız var."

Kırmızı Başlıklı Kız biraz tereddüt etti:
"Ama anneme söz verdim. Yoldan ayrılmamam gerekiyordu."

Tilki gözlerini kısıp yumuşak bir sesle dedi ki:
"Bazen kalbinin sesini dinlemek gerek. Sadece doğru bildiğin yolda yürürsen, her zaman doğru yere varırsın."

Kırmızı Başlıklı Kız derin bir nefes aldı. "Peki... ama sadece birazcık zamanım var."

Böylece tilki önde, Kırmızı Başlıklı Kız arkada ilerlemeye başladılar. Patika daraldı, ağaçlar sıklaştı ve sonunda büyülü bir açıklığa vardılar. Burada, devasa bir meşe ağacının dalları altında, parlak yeşil çimenler ve renk renk çiçekler vardı. Ortada ise taş bir kuyu duruyordu. Kuyunun etrafında toplanmış birkaç küçük hayvan, endişeyle fısıldaşıyordu.

Bir sincap öne atıldı:
"Kuyumuz kurudu! Artık ne içecek suyumuz var, ne de çiçeklerimiz yaşayabiliyor."

Kırmızı Başlıklı Kız içini çekti:
"Çok üzgünüm. Ama ben nasıl yardım edebilirim ki?"

Tilki usulca yaklaştı:
"Bu kuyu, ormanın kalbi. Onu eski haline getirmek için Saf Kalpli Kız’ın şarkısını söylemesi gerekiyor. Efsane böyle der."

Kırmızı Başlıklı Kız şaşkınlıkla gözlerini kocaman açtı:
"Ama ben hiç özel bir şarkı bilmiyorum!"

Tavşanlar bir ağızdan cıvıldadı:
"Sen sadece kalbinden geleni söyle!"

Kırmızı Başlıklı Kız derin bir nefes aldı, gözlerini kapattı ve kalbinde hissettiği sevgiyi, özlemi ve iyiliği bir şarkıya döktü:

"Güneşin sıcaklığını,
Çiçeklerin kokusunu,
Anne şefkatini,
Ve dost gülüşlerini,
Toplayıp getiriyorum size,
Kalbimin en güzel köşesinden."

Şarkısı biter bitmez, etrafı altın bir ışık kapladı. Kuyudan gümüş gibi parlayan bir su fışkırdı. Çimenler yeşerdi, çiçekler açtı, hayvanlar mutlulukla zıpladı.

Tilki gözlerinde minnetle eğildi:
"Teşekkürler, Kırmızı Başlıklı Kız. Sen gerçek bir kahramansın."

Kırmızı Başlıklı Kız gülümsedi:
"Ben sadece kalbimi dinledim."

Ancak zaman geçmişti. Büyükannesine yetişmeliydi! Tilki ona sihirli bir yol gösterdi:
"Şu ışıklı patikadan gidersen, birkaç dakikada büyükannenin evine varırsın."

Kırmızı Başlıklı Kız teşekkür ederek hızla yola koyuldu. Gerçekten de kısa bir süre sonra büyükannesinin beyaz badanalı, mavi panjurlu sevimli evine vardı.

Kapıyı çaldı:
"Büyükanne! Ben geldim!"


İçeriden ince bir ses geldi:
"Kapı açık tatlım, içeri gel."

Kırmızı Başlıklı Kız içeri girdiğinde bir an için duraksadı. Büyükannesinin gözleri her zamankinden daha büyük, sesi ise biraz farklıydı. İçinde hafif bir huzursuzluk hissetti.

Yaklaşıp sordu:
"Büyükanne, gözlerin neden bu kadar büyük?"

"Seni daha iyi görebilmek için tatlım."

"Büyükanne, ellerin neden bu kadar büyük?"

"Sana daha sıkı sarılabilmek için!"

"Büyükanne, dişlerin neden bu kadar sivri?"

"Seni daha iyi..." tam o anda kapıdan içeri gerçek büyükanne girdi!

"Kırmızı Başlıklı Kız! Kaç çabuk!"

Büyükanneyle göz göze geldiklerinde her şey anlaşıldı. Yatağın içindeki, bir kurttu! Üstelik Kırmızı Başlıklı Kız'ın şarkısından yayılan ışıklar bu sahte büyükanneyi görünce onu ortaya çıkarmıştı!

Kurt birden yerinden fırladı ama Kırmızı Başlıklı Kız sepetinden bir elma fırlattı. Elma tam kurdun burnuna isabet etti. Kurt sendeledi, büyükanne de elindeki sopayla onu kapının dışına kovaladı.

"Bir daha bizim ormanımıza adım atarsan yandın kurtçuk!" diye bağırdı büyükanne.

Her şey sakinleşince, Kırmızı Başlıklı Kız derin bir nefes aldı:
"Büyükanne, seni çok özlemişim!"

Büyükanne, kucaklayarak cevap verdi:
"Ben de seni tatlım. Gerçek cesaret, sadece tehlikeden kaçmak değil; kalbinin rehberliğinde doğru olanı yapabilmektir."

Kırmızı Başlıklı Kız o gün hem büyükanne sevgisini hem de kalbini dinlemenin gücünü bir kez daha anlamıştı.

Ve o günden sonra, ne zaman ormana gitse, gizli patikada ona göz kırpan bir tilkiyi, kuyunun yanındaki mutlu hayvanları görür, her adımında kalbinden bir şarkı taşırdı.

Ve masalların da söylediği gibi,
"Onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine!"