Hayvanat Bahçesi Masalı

Bir varmış, bir yokmuş… Güneşin gülümsediği, kuşların sabah melodileriyle öttüğü yemyeşil bir kasabada, rengârenk çiçeklerin arasında gizlenmiş kocaman bir hayvanat bahçesi varmış. Bu hayvanat bahçesi, sadece hayvanları görmek için gelen çocukların değil, aynı zamanda hayvanların da birbirleriyle konuşabildiği sihirli bir yermiş. Ancak bu sihir, sadece gece olunca ortaya çıkarmış…

Bir gün, henüz yedi yaşında olan Meri adında bir kız çocuğu, ailesiyle birlikte bu hayvanat bahçesini ziyarete gelmiş. Meri, kocaman gözleri, örgülü saçları ve hep yanında taşıdığı günlüğüyle dikkat çekerdi. En sevdiği şey, hayvanlarla konuşabileceğini hayal etmekti. Ama o gün, hayal ile gerçek birbirine karışacaktı…

Gezinin sonuna doğru Meri, anne ve babasından biraz uzaklaşıp, büyük fil heykelinin arkasındaki dar yola girdi. Yolda yürürken yerde parlayan küçük, altın bir anahtar gördü.

“Bu da ne?” dedi, gözlerini kocaman açarak. “Bir anahtar… Ama nereye ait?”

Anahtarı eline aldı ve bir anda etrafındaki hava değişti. Hafif bir rüzgar esti, kuşlar sustu, ağaç yaprakları kıpır kıpır titredi. Meri ürperdi ama içindeki merak daha ağır bastı.

Tam o sırada, arkasından kalın ama nazik bir ses duyuldu.

“O anahtarın peşindeyiz küçük kız.”

Meri arkasını döndü ve gözlerine inanamadı. Devasa bir aslan ona bakıyordu. Ama daha da garip olan, aslan konuşuyordu!

“K-K-Konuşabiliyor musun?” diye kekeledi Meri.

“Evet,” dedi aslan gülümseyerek. “Ben Leo. Hayvanat bahçesinin muhafızıyım. Ve elindeki anahtar… Çok ama çok özel bir şeye ait.”

Meri heyecandan ne yapacağını bilemedi. Günlüğüne bir şeyler karalamak istedi ama kalemi elinden düşürdü.

“Peki bu anahtar neyin anahtarı?” diye sordu, kalbini zıplatacak kadar heyecanla.

“Gece olduğunda, hayvanat bahçesi bizim dünyamıza dönüşür. Biz konuşabiliriz, düşünebiliriz… Ama yıllar önce, kötü niyetli bir varlık bu büyüyü bozmak istedi. Büyümüzü koruyan ‘Gizli Kapı’ kilitlendi. O kapının anahtarı yıllardır kayıptı… ta ki sen bulana kadar.”

“Ben mi açacağım o kapıyı?” dedi Meri, sesi biraz titreyerek.

“Eğer cesaretin varsa… evet.” dedi Leo, gözlerinde parlayan ışıkla.

O sırada başka hayvanlar da ortaya çıkmaya başladı. Maymunlar ağaçlardan sallanarak geldi, bir panda sakince yürüyerek yanlarına katıldı, bir papağan gökyüzünden süzüldü.

“Ooo, işte kahramanımız gelmiş!” dedi papağan. “Adım Kiko. Sana her şeyi anlatabilirim!”

“Ben de Nala,” dedi panda, “bu yolculukta sana eşlik edeceğim.”

Meri önce korktu, sonra derin bir nefes aldı. “Tamam. Hazırım.”

Gece çöktüğünde, Leo, Meri'yi ve diğer hayvanları hayvanat bahçesinin en arka köşesindeki eski bir kulübeye götürdü. Kulübenin duvarında, yosun tutmuş taşların arasında bir kapı vardı. Meri anahtarı uzattı, elini titreyerek kilide soktu ve çevirdi.

Kapı ağır bir şekilde açıldı. İçerisi büyüleyici bir yerdi: parlayan taşlarla dolu bir tünel, uçuşan renkli ışıklar ve havada süzülen notalar vardı. Meri gözlerine inanamadı.

“Burası ne böyle?”

“Burası Hayvanların Kalbi. Burada bizim gerçek gücümüz saklı.” dedi Nala.

Ama tünelin sonunda karanlık bir gölge belirdi. Gözleri kırmızıydı, adımları yankılanıyordu. Bu, büyüyü yok etmeye çalışan gölge yaratık Gromdu.

“Anahtarı bana verin!” diye kükredi. “O büyü sonsuza kadar yok olmalı!”

Hayvanlar korkudan geri çekildi ama Meri cesaretini topladı.

“Hayır!” dedi. “Burası sizin eviniz. Burası sihirli. Bunu korumak benim görevim!”

“Sen sadece bir insansın!” diye hırladı Gromdu.

“Ama bir insan hayal edebilir!” dedi Meri. “Ve hayal etmek, sihrin başladığı yerdir!”

Bu sözlerle Meri ellerini havaya kaldırdı. Kalbinde hissettiği sevgi, dostluk ve cesaret, tünelde yankılandı. Parlak bir ışık çıktı avuçlarından ve Gromdu’yu sardı. Gromdu bir çığlık attı ve yavaşça dağıldı… sanki hiç var olmamış gibi.

Tünel, bu zaferle parladı. Taşlar daha da ışıldadı, bir melodi duyuldu ve kapı yavaşça kapandı.

Leo, Meri’ye yaklaştı ve gözleri dolu dolu oldu.

“Sen bizim kahramanımızsın.”

“Sadece yardım etmek istedim,” dedi Meri utangaçça.

“Yardım etmek, en büyük cesarettir,” dedi Nala.

Gün doğarken, her şey eski haline döndü. Hayvanlar normal gibi davranmaya başladı, konuşmuyorlardı. Meri yine fil heykelinin arkasındaydı, elinde günlüğü vardı.

Bir süre her şeyin rüya olduğunu düşündü. Ta ki günlüğünü açıp içindekilere bakana kadar… İçinde kendi el yazısıyla yazılmış bir not vardı:

“Hayal etmekten asla vazgeçme. - Leo”

O günden sonra Meri, hayvanat bahçesini her fırsatta ziyaret etti. Anahtarı bir kolye yaptı ve boynuna astı. Çünkü bazen, en büyük maceralar sessizce başlar… ve bir çocuğun kalbinde sonsuza dek sürer.